Ünlü Türk şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 yılında İstanbul’da doğdu. Şehrin önde gelen ailelerinden birinin üyesi olarak kalabalık bir konakta yaşamını sürdürdü. Sürekli değişen bir eğitim hayatı geçirdi: çeşitli okullarda öğrenim gördü; beş yılını askerî okulda geçirdi; fakat mezun olamadı. 20 yaşındayken Paris’e gönderildi ve orada Fransa’nın önemli entüisyonist (sezgici)* düşünürlerinden Nobel Ödüllü Henri-Louis Bergson ile tanıştı ve Bergson’un öğrencisi oldu. Türkiye’ye geri döndüğünde çeşitli resmî makamlarda çalıştı. Şairin eğitim hayatı gibi iş hayatı da tutarsızlıklarla doluydu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından birkaç gazetede ve yayın kuruluşunda çeşitli makaleler ve şiirler yayımlayarak kendini edebiyat camiasında buldu. İlk şiir kitabı Örümcek Ağı 1925 yılında yayımlandı ve bu şiir kitabını başka birçok şiir ve tiyatro oyunu takip etti.
Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazdığı şiirlerle ünlenm
... Tamamını göster
Ünlü Türk şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 yılında İstanbul’da doğdu. Şehrin önde gelen ailelerinden birinin üyesi olarak kalabalık bir konakta yaşamını sürdürdü. Sürekli değişen bir eğitim hayatı geçirdi: çeşitli okullarda öğrenim gördü; beş yılını askerî okulda geçirdi; fakat mezun olamadı. 20 yaşındayken Paris’e gönderildi ve orada Fransa’nın önemli entüisyonist (sezgici)* düşünürlerinden Nobel Ödüllü Henri-Louis Bergson ile tanıştı ve Bergson’un öğrencisi oldu. Türkiye’ye geri döndüğünde çeşitli resmî makamlarda çalıştı. Şairin eğitim hayatı gibi iş hayatı da tutarsızlıklarla doluydu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından birkaç gazetede ve yayın kuruluşunda çeşitli makaleler ve şiirler yayımlayarak kendini edebiyat camiasında buldu. İlk şiir kitabı Örümcek Ağı 1925 yılında yayımlandı ve bu şiir kitabını başka birçok şiir ve tiyatro oyunu takip etti.
Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazdığı şiirlerle ünlenmiştir.
Şiirlerini hece ölçüsü kullanarak yazdı ve bu hece ölçüsünü estetik bir yaklaşımla doğaüstücü ve psikolojik temalarla süsledi. Şiire karşı bu yaklaşımının amacı Türk şiirinde saf bir üslubun kullanımını desteklemesinden geliyordu.
Eserlerinde doğaüstücülüğe meyilli, hezeyanlar yaşayan sefil ve acınacak halde karakterlere yer vermesinden ötürü Necip Fazıl’ın, çağdaşı olan Türk yazarların ve şairlerin arasında sıradışı bir yeri vardı. Tüm bu yenilikçi yaklaşımları onun ardından gelen birçok şairi etkilemişti.
Necip Fazıl Kısakürek, şiir türünün yanında tiyatro yazarlığıyla da yakından ilgilendi. Şiirlerinde yer alan korku, tiksinti, dışlanma, şüphe, melankoli gibi soyut kavramları tiyatroya da uyarladı ve bu hislere sahip birçok drama karakteri oluşturdu.
Tiyatro eserlerinin genel konuları kişi ve akıl arasındaki, kişi ve kader arasındaki ve hissetmek ve sezmek arasındaki ilişkilere dek uzanmaktaydı. İşlediği konular, Necip Fazıl’ın İskandinav drama geleneğinden büyük ölçüde etkilendiğine dair yorumlamalara neden oldu.
Necip Fazıl Kısakürek, Nakşibendi Şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile tanışmasının ardından bir dönüm noktası geçirmiştir.
Bu dönüm noktasıyla beraber şairin sanatsal ve politik fikirleri büyük değişikliğe uğradı. Şiirlerinin temel hissiyatı ve taması tasavvuf ekseninde hareket etmeye başladı. Politik düşünceleri de anti-komünist, anti-semitist ve modernleşme karşıtı bir boyut almaya başladı ve bu fikirlerini yaymak amacıyla Büyük Doğu adındaki dönemin tek İslamcı dergisini açtı. Necip Fazıl, bu dergideki makalelerini çeşitli mahlaslar kullanarak yazmıştı. Adı birçok politik olaya karışan Necip Fazıl, çeşitli sebeplerden dolayı birkaç kez tutuklanmıştır.
Genç yaşta şiir kitabı çıkaran ve şiirleri Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarında okutulan Necip Fazıl’ın tiyatro eserleri de o dönemde aylarca büyük ilgi görmüştü.
Necip Fazıl, 25 Mayıs 1983’te yaşamını yitirdi. Ardından Çile, Kaldırımlar, Örümcek Ağı, Çöle İnen Nur gibi büyük ilgi gören eserler ve sevilen Necip Fazıl sözleri kaldı geriye.
*entüisyonist (sezgici): Sezginin akıldan ve soyut düşünmeden daha öncelikli olduğunu savunan felsefî akım. “Eğer bir şeyi algılıyorsak onu önce manevî olarak algılamalıyız.” Kurucusu Henri Bergson’dur ve bu akım aynı zamanda Bergsonculuk olarak da bilinir.
... Daha az göster